Sona Yaklaşmışken, Başlangıç Son Olur
Sona Yaklaşmışken, Başlangıç Son Olur
Sona yaklaşmışken vazgeçer insan. Bütün gün
bekler, canı sıkılır, bir şeylerle uğraşır ama sona gelmenin verdiği yürek
sıkışması vazgeçirir insanı.
Bekleyişler motive etmelidir. Bu kadar beklemişken
baştan başlama pahasına vazgeçmemelidir insan. Vazgeçmeyiş direniştir.
Ama böyle de olmayabilir!
Hangi meseleyi ele alsam, o meselenin bir tarafı
üzerine düşünsem başka bir veçhesi olabileceği fikri beni alıkoyuyor.
Vazgeçmeyi olumsuzlamak, vazgeçmemeyi savunmak için yazmaya başlıyorum fakat ne
hakkında konuşursak konuşalım öteki yüzü olabileceği, genel geçer bir fikir
olmayacağı hissi kaplıyor beni.
Yargılarımız mutlak olamıyor, “x” ifadesi ne kadar
geçerliyse “x değil” ifadesi de o kadar geçerli. Geçerli ama doğrumu?
Bir durumun iki değeri de aynı anda geçerliyse burada
kabul edilebilir bir şeyden bahsedebilir miyiz? Hakikat tek değil miydi?
Aslında hayat böyle işte, günlük yaşam, içinde
bulunduğumuz rutin, insanlarla olan ilişkilerimiz, sahip olduğumuz hisler
bunlar katı ve mutlak değil. İstesek de olamaz. Hayat kararsızdır. İnsan
kararsız. Bir günü bir gününe denk değildir. Gece yatarken ki kişiyle sabah
uyanan kişi farklıdır. Bir saat önce ki ben ile bir saat sonra ki ben karşılaşsa birbirini
tanıyamaz.
Bütün insanlar için geçerli midir bilmiyorum ama
insanlığın ekseriyeti için durum böyledir. Durumun böyle olması iyinin ve
kötünün ötesindedir.
İnsana yargılarını sorgulaması için bir sebeptir.
Mesela vazgeçmeye çok yakın olduğu vakitte bu kadar
sabretmenin değerini sorgulayacaktır. O yola girdiğinde her şeye hazırdır fakat
yolun sonu görünmediğinde ya da yolda enerjisi tükendiğinde vazgeçmek onun için
ne anlama gelecektir?
Belki de en anlamlı şey vazgeçmek olacaktır, geri
dönmek olacaktır. Bu o anı yaşayan için bir fikir değil histir sadece. O anı
dışarıdan yorumlayanlar ise “dirayetli olmalıydı” gibi yorumlar yapacaktır.
Çünkü doğru içeriden ve dışarıdan farklıdır. Hissederken farklı, düşünürken
farklıdır.
Doğru dediğimiz şey sadece bir fikirden, düşünsel bir faaliyetten ya da sahip olduğumuz bir yargıdan ibaret değildir. Çünkü insana aklı değil duyguları hükmeder. Hissederken vazgeçmek doğru gelecektir, düşünürken yanlış.
Bu yüzden yargılarımız ne kadar kesinmiş gibi görünse de
aslında eşiktir. Vazgeçmenin ya da dirayetli olmanın eşiği. Akletmenin ya da
hissetmenin eşiği.
Bu anlamda ömür mutlak hakikatlerin yaşandığı süreç
değil, geçişlerin hâkim olduğu eşiktir.
Eşikte duramaz insan çünkü her kapı eşiği aynı zamanda geçişi imler bu geçiş ise hayatımızda ki tercih yaptığımız anlara tekabül eder. Bir tercihten diğerine, bir eşikten diğerine geçeriz. Vazgeçmeyi ya da dirayetli olmayı tercih etme anı bu iki durumun eşiğinde olma anıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder