Hayatsız ve Ölümsüz
Doktor “üzgünüm öleceksiniz” dedi. Ben “müjdemi
isterim ölüyorsun” diye duydum. Mutluluktan bayılabileceğimi bilmiyordum.
Kendime geldiğimde etrafta kimse yoktu. Koluma damar yolu açılmış ama serum
takılmamıştı. Kolumdan çekip çıkardım, yere kan damladı ama ziyanı yok. Etrafa
bakınca montumu askılıkta görüp öleceğimi öğrendiğim zaman ki gibi sevindim.
Hızla odadan ve sonra hastaneden çıktım.
Beni bir haberin bu kadar sevindireceğini sanmazdım.
Bünyem mutlu haberlere alışık olmadığı için kaldıramadı sevinçten bayılmışım,
üzüntüden bayıldığımı zannetmiş olmalılar. Halbuki hüznümle ayıktım. Keşke
durumun onların zannettiği gibi olmadığını açıklayabilseydim.
Öleceğim, artık insanların neyi nasıl zannettiğinin
bir önemi yok. Hayat devam edecek ve ben olmayacağım.
Şimdiye kadar kendimi öldürmemiş olmama şaşırıyorlar
bende birçok ölmüş kimsenin yaşamadığına şaşırıyorum. Onlar yaşamayı
seviyorlardı ama öldüler, ben sevmiyorum ama yaşıyorum. Onları diriltemiyorsak
bende kendimi öldüremezdim. Hayata karşı bu haksızlığı yapamazdım.
Benim hüznüm yaşamın ukde olarak boğazımda kalması.
Bir ağacın altında, baharın tatlı serinliğinde huzur bulamayan bir ruh
benimkisi. Bu hayata yaptığım en büyük haksızlık.
Hayata yaptığım onca haksızlığa rağmen o beni
güzelliğinden mahrum etmedi, öleceğim ve içim huzurla dolu. Demek ki huzurlu
bir hayat için ölmem gerekiyormuş.
Keşke hastalığımın ne olduğunu öğrenseydim o zaman
iyileşmemek için çaba gösterebilirdim. Ama bu bilinmezlik iyi geliyor bana.
Beni neyin öldürdüğünü bilmemek yaşatacakmış, nasipte ölüm de yaşamak varmış.
Kime yaşamdan dem vurup, ölümü övsem bana ölümden
korktuklarını ima eder, lafı değiştirir mal mülk arzularından bahis açarlardı.
Bende onların bu heveslerini gördükçe ölümü arzular hasret giderdim. Vuslatın
haberini aldığımda doktor, hemşire ve cümle insan sevincimi anlayamadı. Oysa ki
ben yâre kavuşacağım, ölüm bana kavuşacak. Bu hâlimi anlamalarını bekleyemem,
onların karnı dünya ile doymak bilmezcesine dolmuş, hırsı ile yaşayıp
hezeyanları ile uykuya dalmış insanlardan benim bu sevincimi anlamalarını bekleyemem.
Kendimi büyük görmüyorum, onlar gibi olamamanın ufaklığında ezilip duruyorum
sadece.
O haberi aldığımdan beri dünyanın renklerinde ki ton
arttı, hayat daha parlak bir hâl aldı, gözlerim kamaşıyor, kokular daha keskin,
tatlar daha lezzetli geliyor artık. Ben ölecek olmanın sevincini yaşarken hayat
bağrına basıyor beni. Belki de hayatın koynunda nefesim kesilecek bilmiyorum.
Ben öleceğimi hep biliyordum ama inanamıyordum. Bana
nasip olmaz diyordum içten içe. Sanki benim kapım ecelin yüzüyle yüzleşmez,
eşiğimden ömrümün son anları çıkmaz zannediyordum. Ölümden de umudum kalmamış
olacak ki hayattan tat almıyordum. Ama şimdi hayat öyle güzel geliyor ki bana
bir söğüt ağacının altında uyuyup papatyalardan taç yapıyorum kendime. Hayatın
fatihi değilsem de ölümün miftahı olduğum içi kendimi sultan ilan ediyorum.
Ölümün kapısın aralayan bir fani, ne kutsal bir unvan öyle değil mi?
Kapım uzunca bir zamandır açık, müjdemi eşikte
çiçeklerle bekliyorum ama henüz gelmedi. Telaşlanıyorum bu bekleyiş uzun
sürdükçe.
Doktora tekrar gidip, “müjdem gelmedi, misafirim beni
çok bekletti” demek istiyorum ama teşhisim ölümden deliliğe çevrilmesin diye
ses etmiyorum. Sadece durumumu soruyorum.
Bana o da müjdeden bahsediyor. Yaptığı onca tetkikin ardından mutlu
olacak bir sebep bulmuş gibi gülüyor yüzüme karşı. Çok şaşırdığını, bunun bir
mucize olduğunu söylüyor. Allah’ tan hiçbir zaman ümit kesilmemesi gerektiğini
söyleyip iman tazeliyor. Hayreti sevincine karışıyor ve bende durumu anlıyorum.
Hastalığımdan eser kalmamış, iyileşmiş ve turp
mertebesine yükselmişim. Öyle mutlu olmuşum ki öleceğim için hastalığımı
yenmişim farkında olmadan. Sanki hiç hasta olmamış gibiymişim. Bazen iyi
haberleri de bir anda söylememek gerektiği öğretilmiyor demek ki tıp ilminde.
Bunları duyunca gözlerim dönüyor, yer altımdan kayıyor sanki. Tutunacak bir
şeye uzanır gibi oluyorum fakat son enerjimle engelliyorum kendimi, içimden bir
şey kopuyor.
Gözlerimi açtığımda etrafımı kalabalık ve kolumda
serum buluyorum. Yine yanlış anlıyorlar, bayılmış olmamı sevincime yoruyorlar.
İzah etmeye tenezzül etmiyorum. Biliyorum anlamayacaklar. “İnsan mutluluktan
bayılabilir” diyor doktor. Ben ne diyeceğimi bilmiyorum.
Hayat ile çoktan vedalaşmışken şimdi ona nasıl
dönerim, yüzüne nasıl bakarım bilmiyorum.
Bir döngüye kapıldım, belki de bu sevinç ve keder
arasında ölümsüz ve hayatsız kaldım. Bilmiyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder