Sivil İtaatsizlik Neden Mümkün Değildir? Kazakistan Örneği
Sivil İtaatsizlik Neden Mümkün
Değildir?
Kazakistan Örneği
Geçtiğimiz günlerde Kazakistan’ da LPG zamları ile
başlayan olaylar Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokeyev’ in orduya uyarıda bulunmadan
ateş açma yetkisi vermesi, bu yetkiyi Rusça konuşarak dile getirmesi ve Rusya’
dan eylemlerin bastırılması için yardım istemesi gibi yoruma açık olaylar
yaşandı ve hala yaşanıyor.
Kazakistan Sovyet Rusya’nın dağılması ile “bağımsızlık” kazanmış Türksoy üyesi bir Türk devletidir.
Halkın eylemleri sonucu zamlar geri çekilmiş, hükümet
istifa etmiştir fakat eylemler son bulmamıştır. İstenilenin verildiği ve sonuç
olarak eylemlerin son bulma beklentisinin boşa çıkması durumu peşinden politik
bir yafta yahut da halk nezdinde şüphe uyandıracak “terörist” söylemini
doğurmuş ve orduya uyarı yapmaksızın ateş açma yetkisi verilmesinin önü
açılmıştır.
Biz Türkiye’ nin bir ilçesinden orada ki
protestocular hakkında ki bu söylemin doğru olup olmadığını kesin olarak
bilemeyiz fakat bu söylem itibariyle bir şeyler düşünmeye yönelebiliriz.
Terörist olarak yaftalanmadan sivil itaatsizlik
mümkündür, halk olarak hak aramak için sokağa çıktığımız da içimizde ki
teröristleri nasıl ayıklayabiliriz?
Hak savunusu ve iktidar karşıtı söylemde bulunmak
isteyen toplulukların başına gelebilecek en kötü şey terörist olarak yaftalanmak
olacaktır. Çünkü terör vatan kavramının karşısında konumlanır ve terörist olmak
hain olmak demektir. Fakat iktidarın haksızlıklarına karşı muhalif tutumu
benimsemek, haksızlık gördüğü yerde eleştirmek ve bunu yüksek sesle söylemek
bir vatanperverlik olacaktır, hainlik değil.
Ama unutulmamalıdır ki politik söylemin retorik gücü iktidar karşıtı değerlendirme ve hareketlerin anlamını tersine çevirme kabiliyetine sahiptir. Toplumun çoğunluğu üzerinde güdümünü sağlamak ve onu kontrol etmek ancak böyle bir tersine çevirme ile mümkündür. Toplumu oluşturan o yığınların bu söylemin altında yatan amacı anlaması için sahip olması gereken bir bilinç düzeyi vardır. Bu önce kendilik bilincidir. Kendisinin terörist olmadığını bilen eylemlerine katılacak olan terör söylemini de bertaraf eder, kendisi üzerinde ki yaftayı da. Ama bu kendilik bilinci tarih boyunca çok az halkın yığınlarına nasip olmuştur. Özellikle başkası üzerinden kendisini tanımlayan kitlelerin söz konusu olduğu ve ana akım medya ile sosyal medyanın buna hizmet ettiği bir dönemde böyle bir topluluk ancak hayal olarak kalacaktır.
Bu durum halkın manipülasyona meyilli olduğunun
göstergesidir. Bu anlam da halka güvenerek toplumsal bir ayaklanma ve iktidara
karşı gelmek pek mümkün gözükmemektedir. Çünkü günümüz toplumunda halk eleştirel bir retoriğe sahip olsa da bilinç altında
iktidarın yönlendirmelerine ihtiyaç duyar ve itaatsizlik o halk için vatan
hainliği ile aynı anlamı taşır. Bu da kendilik bilincine sahip olmayan bir
topluluk için doğal bir eğilimdir.
Bu söylediklerimizden gerçek terör denen oluşumun
varlığını reddettiğimiz sonucu çıkmamalı. Terör denen yapıların amacı esasında halkın
birliğinin bozmaktır. Bunu dağa çıkıp devleti reddederek yapabileceği gibi
şehre inip amacı hak olan halkın isyanını aşırıya kaçarak
baltalamaktır da. Bu anlamda hem koltuğunu sağlama almak isteyen iktidarın
yafta söylemini haklı çıkartacak hem de toplumsal itaatsizlik sekteye
uğratılacak ve aynı zamanda birlik olmanın önü kesilmiş olacaktır. Yani
politika ve gücün (iktidarın) devamı istemi söz konusu olduğunda tez-antitez yani devlet ve
terör diyalektiği bir sentez ortaya çıkarmayacaktır. Sentezi olmayan bir
diyalektiğin sindirimi vardır ve burada sindirilen halktır.
Bu bağlamda Kazakistan örneğinde
Banu AVAR’ ın dediklerini aktarabiliriz:
Bu terörün halkın eylemlerine
sızması devletin dışarıda olan herkesi terörist ilan etmesine meşruiyet
kazandıracaktı ve öyle de oldu.
Terör burada da görüldüğü gibi her
an bir yerde bir bomba patlayabilir korkusu değildir, terör halkın hakkını aramasında
uğrayacağı yaftadır, isyan etme özgürlüğünün elinden alınmasıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder