Beklenmedik Bir Karşılaşma

 - Hayat çok güzel.

Lavaboda ayna karşısında kendimi görmemeye çalışarak ellerimi yıkadığım anda duyduğum o yabancı sesin bana söyledikleri. Haksız sayılmazdı hayatımın o gününün o dakikaları gerçekten de güzeldi. O da bunu görmüş olacak ki böyle söyleme gereği duydu. Biliyordum ki bahsettiği hayat kendi hayatı değildi.
Kafamı kaldırdığımda genç bir insanın yüzünü gördüm, bize servis yapan kişiydi bu, gözleri kan çanağı içindeydi ve hallerinde yorgunluk vardı. Çalışma şartlarının zorluğu ve sürekli yaşadığı stres konuşmasında ve bir şeylere odaklanmasında zorluk yaratıyordu, ama o an ne hissettiyse bütün bunlara rağmen bana hayatın güzel olduğunu söyleme gereği duydu. Bende ona
- Pek emin değilim
dedim. Yalan söylüyordum hayatım aslında güzeldi, birçok istediğim şey gerçekleşiyordu ve birçok kişinin hayal ettiği hayatı yaşıyordum. Ama aynı zamanda doğru söyledim çünkü hayatımın şu an ki güzelliği şu anla sınırlıydı gelecekte ne olacağı bilinmezdi o anın olabilmesi için bile geçmişte birçok kötü şeyin yaşanması gerekmişti. Yani evet hayatın güzel olduğundan o kadar da emin değildim.
- Hayır abi güzel. Yakışıklısın, gençsin, diksiyonun iyi, burada yemek yiyebiliyorsun, belli ki paran var.
Aslında bütün sorun ekonomik değil mi? Param var ve o an orada iyi görünüyorum. Ama aslında bütün problem bu, o an orada öyle gözüküyor olmak. Ona,
- Bunlar sadece görünüş, burada olan hiçbir şey gerçek değil.
diyebildim. Çünkü öyleydi. Bütün bir hayat boyunca görünüşler yaratmaya çalışıyoruz. Başkalarının bizi iyi görmesi için uğraşıyor ve inatla gerçek olandan kaçıyoruz. Bizim yüzyılımızda yaşayan biriyseniz ve hizmet sektöründe çalışıyorsanız müşterilerinizin görünüşlerini gerçek sanmanız çok normal. Çünkü onlar sizin hayatınızda sadece bir masa kadar yer işgal ediyor ve hesaplarını gönül rahatlığıyla ödeyebiliyorlar. Ama aslında gönüller hiç olmadığı kadar rahatsız ve zihinler hiç olmadığı kadar ekonomik bu zamanlarda.
Benim bu söylediğim onu şaşırttı ve zannediyorum ki onunla konuşacak olmamı beklemiyordu çünkü görünüşüm ondan farklı olduğum izlenimi uyandırmış olabilirdi ve bulunduğumuz mekânda olgular sadece sınıfsaldı ve siz müşteriyseniz orada ki herkesin efendisiydiniz. Efendinin köleyi muhatap alması tarihe bir ihanetti ve ben böyle hainlikler yapmayı çok severim. Çünkü benim için kıyafetlerin ve mekânların anlamları yok. Ben hayata indirgeyerek yaklaşılmasından ve her şeyi çok fazla ciddiye almamaktan yanayım. Hem mekân dediğime bakmayın bu konuşmayı erkekler tuvaletinde yapıyoruz, gayet şık bir restorandın erkekler tuvaleti.
Ona görünüş ve gerçeklik arasında ayrım olduğunu söyleyerek benimle ilgili söylediklerinde yanıldığını ima ettim. Böylece aramızda fark olmadığını hissetmesini istedim. İnsanlar birbirlerinde fark olmadığını hissederse daha rahat olabilirler ve söylemek istediklerini rahatlıkla söyleyebilirler.
- Senin canını sakan bir şey var, dedim
- Öyle mi, dedi
- Evet, dedim. 
Çünkü her halinden belliydi mutsuz olduğu. İnsanlar mutsuzken ve dışarıya bunu belli etmek istemezken bedeni ona karşı çıkar ve bunu belirtir. Sanki yardım sinyalleri verir ve “zihnim altüst oldu bana yardım et zihnimi toparla” der.
- Mutsuzluğunun sebebi ne bilemem. Ama her şey anlarda yaşar ve ölür. Bu an geçer ve geçecek sonra unutacaksın. Seni insan yapanda da bu ya, unutuyor olman.
- Unutur muyum?
- Unutursun.
- Geçer mi?
- Evet geçer. Her şey gelir ve gider. Burası zannettiği kadar gerçek değil ve sen zannettiğin kadar mahkûm değilsin.
Ona teselli mi veriyorum gerçekten. Hiçbir şeyin gerçek olmadığı bir insana teselli verebilir mi? Ben aslında kendi ilacımı sunuyorum ona. Yadsıma. Gerçekliği, ciddiyeti, sözleşmeleri, müdürleri, müşterileri, siparişleri yadsıma. Hiçbir şey zannettiğimiz kadar anlamlı değil.
Bir sebepten dolayı o an oradan ayrılmam gerekti ve ona seni bir daha umarım başka zaman görebilirim dedim. Gerçekten bunu çok istedim. Çünkü karşımda duran bir insandan çok bir insanın silüeti veya gölgesi gibiydi ve anlaşılmayı bekliyordu. Gölge olmak istemediğini ve ışığın arkasından değil yüzüne vurmasının gerektiğini.
Ben anlayabilir miyim bilmiyorum ama en azından dinleyebilirdim. İnsanlar anlaşılmaya ihtiyacı olduğunu zannediyor ama bu mümkün değil. Kimse bir başkasını anlayamaz. Çünkü kimse bir başkası değil. Aynı olgular farklı insanlarda farklı etkiler yaratır ve bu etkiler anlatılarak anlaşılacak şeyler değil. İnsan ancak karşısındakini dinleyebilir çünkü insan ancak bir başkası onu dinlediğinde ruhsal olarak dinlenebilir. Hepimiz yorgun ruhlarız. Dinlenmeye ve dolayısıyla dinlenmeye ihtiyacımız var.




Hayatın güzelliği sahip olduklarımızın ötesinde, karşılaştıklarımızda. Kimse karşısına beklenmedik şekilde çıkan şeylerin sahibi değil. Beklenmedik olan ise plansız olan. Hayatın güzelliği o plansız yaşanılan anlarda. Hayatın güzelliği beklenmedik ayak üstü konuşmalarda, bir daha karşılaşma umudu taşıyacağınız insanlarda. Hayatın güzelliği dinleyecek kulaklarda ve anlatacak dudaklarda.

Yorumlar

  1. Bir daha karşılaşma umudu taşıdığım insanlar var. Yarım kalmış olan hikayenin devamını dinlemek için dudaklarından dökülmesini sabırla bekleyen kulaklarım... Hiç beklenmedik bir anda ayaküstü güzelleşse hayatımız...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayatsız ve Ölümsüz

Bir Saplantının Hikâyesi

Bir Kaşık Çorba (Hikâye)