Bekleme Salonu

Nefes nefese içeri girdiğinde gözleri önce oturacak bir yer aradı. Çünkü dinlenmesi gerekiyordu ve o sırada da bekleyebilirdi gelecek olanı

O da öyle yaptı.

Önce boş bir yer buldu, bulabileceği en güzel yeri.

Alımlı bir kadının yanını.

"Oturabilir miyim?" diye sormak istedi, sonra vazgeçti sormaktan, sonra oturmaktan da vazgeçecek gibi oldu ama içinde karşı koyamadığı bir dürtüyle bir anda oturuverdi o alımlı kadının yanına.

Göz ucuyla bakar gibi oldu alımlı kadın, ama belki de öyle gelmişti ona, emin olamadı, önemsemedi de çünkü bazı şeylerin öyle gelmesi ama öyle olmamasına alışmıştı çoktan.

Yavaş yavaş kendine geldi, nefes alışverişi düzeldi ve şöyle bir etrafına baktı. Gördükleri normal denebilecek şeylerdi çocuğunu emziren bir kadın, o kadını örten bir adam, kitap okuyan bir genç ve şapkasını yüzüne indirmiş bir kişi.

Ama şu an önemli olan ve öylece kafasını kaldırıp bakamayacağı alımlı kadın vardı.

Neden oraya oturduğunu sordu kendisine, cevap bulamadı, nefret etti kendisinden. Kalksam mı diye düşündü, ama o zamanda ayıp olmaz mıydı? Olurdu elbet olmasına ama burada bu şekilde bekleyemezdi de.

En iyisi konuşayım ben bu kadınla diye düşündü. Sonra alımlı olduğu aklına geldi, ağzını açamadı. Galiba terlemeye de başlamıştı, neden klimaları açmazlar ki sanki.

Onlarda açık, her şey olması gerektiği gibi, o değil. O olması gereken yerde değil, olması gereken yer buraya en uzak yer. Ama orada değil şimdi burada, o alımlı kadının yanındaydı, o zaman bir şey yapmalıydı.

Ama ne?

“Merhaba!” dedi bir anda hiç düşünmeden. “Ah ne yaptım ben, bu ne cesaret" diye sarsıldı ve hatta düştü.

Neyse ki düştüğü yer kendi içiydi. Henüz rezil olmamıştı. Ama içinde içi hiç rahat değildi çünkü düştüğü yer korkunun ayaklarının dibiydi, korkunun korkacak bir şeyi yoktu, onu yerde tekmeleyebilirdir.

Hatta öyle de yaptı, ona öyle tekmeler savuruyordu ki bütün duyuları kapandı ama sonra korkusu yorulmuş olacak ki bir anda kendisine gelir gibi oldu, tekrar duymaya ve görmeye başladı ve bir ses işitti yanında:

"Merhaba bir şey mi diyecektiniz?”

“Şey ben yanınıza oturabilir miyim?” 

Salak oturdun işte, edecek laf mıydı bu, açma o ağzını açma işte

“tabii ki”

Bak seni alttan alıyor , "deli galiba" diye düşünmediyse bende bir şey bilmiyorum.

Hayır biliyorum, konuşmamalıyım!

“Teşekkür ederim”

“Rica ederim”

Eee cevap veriyor bana. Belki bende bir şey demeliyim ona. 

Ama ne?

“Daha bekleyecek miyiz?”

“Burası bekleme salonu”

“Evet burası bekleme salonu” evet burası bekleme salonu.


 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayatsız ve Ölümsüz

Bir Saplantının Hikâyesi

Bir Kaşık Çorba (Hikâye)