BEYHUDE BİR UĞRAŞ

Evet sekiz saat çalıştıktan sonra onlara hak vermeye başladım çünkü sadece
insanlara hak verecek kadar enerjim kalmıştı. İş bulmak zordu ve ben bulmuştum
ama ben hakkımızın bu olmadığını, aslında insan yerine konmadığımızı söyleyerek
nankörlük ediyordum. İnsanlarda ki bu kabullenişi anlamam için her şeye
"eyvallah" demem gerektiğini öğrendim ve konuşmaktan vazgeçip sadece
insanları dinleyecektim ve tabi ki çalışacaktım. Duyduklarımdan anladığım
kadarıyla onlar da memnun değiller, fakat mecburlar. Tercih etmedikleri hayatı
yaşarken, tercihe zorlandıkları şeylerin esaretinden kaynaklanan bir mecburiyet
bu. Ben onlara, buraya mecbur değilsiniz derken bir telefon için çektikleri
yedi bin liralık kredilerini hesaba katmamıştım ya da sürekli masraf çıkarttığı
için bakmak zorunda oldukları arabalarını. Dışarıda ki kötülüklerden korunmak
adına daha büyük tehlikeyi göze almamak için ödemeleri gereken kiraları hiç
düşünmeden rahatsız etmiştim onları.
Sistem öyle bir şekilde örülmüş ki her bir şey birbirine sımsıkı bağlı. Ve
bu bağ insanların boyunlarında. Birazcık isyan etmeye kalktıklarında sıkılıp,
bütün güçleriyle çalıştıklarında gevşeyen bir bağ.
Sormakta fayda var, bu sistem denen şey nerede ve neden bu kadar
etkili?
Sistemin esas zemini insanın kabullenişlerinde ve inançlarındadır. Yani
doğrudan psikolojik ve zihni bir zemine sahiptir. Mevcut olanın başka halde
düşünülememesidir. Guguk Kuşu filmini göz önünde bulunduracak olursak eğer
orada ki akıl hastaları mevcut olanın akışında devinmektedirler ve bu durumun
aksi onlar için imkansızdır. Fakat aslında durum hiçte öyle değildir ve biri
çıkıp o mevcut düzenin doğru olmadığını söyleyecektir. Fakat güce sahip olan
sisteminin insanları en sonunda o düzeni ona kabul ettirecek ve onun zihni
melekelerini iflasa zorlayacaktır. Ve ancak zihnen iflas etmiş olan fiziken hayatını
devam ettirebilecektir.

İşin garibi ise bu çabayı yine insanlar veriyor. Yani insanı insan eziyor.
Bunun sebebi basit, insan önce insan olduğunu unutur. İnsandan önce patron…işçi…
olunur. Dolayısıyla hayat bir meslek sahibi olma pratiğine döner. Bu takılara
sahip olunduktan sonra insan olma zemini kaybolur, artık zemine statüler konmuştur
ve alttaki buna inanmış üsteki daha da çok inanmış bir şekilde hayatı, hayatta
kalma mücadelesine çevirirler.
Sistemin bu kadar etkili olması da aslında yine insanlar tarafından
kurulmuş olmasında yatar. İnsan kendisi için iyi olanın, “mevcudunun doğru
olduğuna inanmak” olduğuna inandırmıştır. Bu inanç ile eğip bükülür insan, çünkü
mevcut olan sabit ve değişmezmiş gibi zannedilir ve öyle yaşanır, fakat aslında
her ana değişim hakimdir.
Peki bu sistem nasıl bozulur? Öncelikle insanın ciddiye aldığı her işin
aslında hiçbir anlamı ve ciddiyeti olmadığını görmesi gerekir. Çünkü iş
hayatı anlamsız derecede ciddidir. Paketleme yapmanın, barkot okutmanın, müdür
olup işçi azarlamanın hiçbir anlamı ve ciddiyeti yoktur. Daha sonra sahip
olunan statülerin aslında anlamsız ve komik olduğunu anlamak gerekir.
Bir işe girip çalışmak ile oyuncu olmak arasında tek bir fark vardır.
Oyuncu rol yaptığının farkındadır ama işçi farkında değildir. Bu sebeple oyuncu
rolüne kendisini inandırma aşamasındayken ara ara rolden çıkar ve güler, ama işçi
rolüne o kadar çok kaptırmıştır ki gülmenin en saygısızca şey olduğunu düşünür. Ama aslında bu sistemi çözecek şey o saygısızca atılan kahkahalar
olacaktır. Fakat bu bir kişinin gülmesiyle mümkün değildir. Herkes hep bir
ağızdan fabrika kapılarına gidip onlara iş buyuran diğer ciddi insanların
gözlerine bakarak gülmelidirler. Çünkü gülmek en bulaşıcı şeydir. Bulaşıcı olup
da iyileştiren tek şey gülmektir.

Bu iş kolay değildir, iyi bir organizasyon ve istikrar gerektirir. Tek
bir kişinin yapacağı şey değildir, birlik olunmalıdır. Çünkü karşısında
durduğumuz sistem kendi birliğini kurmuştur ve o birliğin karşısında ki "birin" önemi
yoktur, onu kolayca kendi birliğine dahil edebilir. Fakat birlik birden başlayacağı
için ilk olanın dirayetli olması ve fedakarlıkta bulunması gerekir.
Yorumlar
Yorum Gönder